![]() |
|
#1
|
|||
|
|||
![]()
Ölüm bir gerçek ama biz insanlar sanki olmayacakmış gibi davranmaya kurgulanmışız. Bütün acı gerçeklerden kaçar gibi bu gerçeği de kabullenmek istemiyoruz
Geçen hafta küçük kardeşimin ölümünün ikinci yılında ailece mezar başında toplanıp ruhuna dua okutacaktık. Diğer kardeşlerimden daha erken mezar başına gittim. Bazen insanların tek başına gidip mezarlıkta kalmalarında çok büyük dersler var. Mezarlığın sessizliği ve senin bir gerçek karşısındaki yalnızlığın gibi... Sevdiklerini bir bir kaybetmişsin. Aile mezarlığında annen, baban ve küçük kardeşin yatıyor. Hayat her kuşaktan ölümü tattırarak gerekli dersleri ve yalnızlığı vermiş. Bir hekim ve insan gözüyle mezarları ziyaret edince babamın, annemin, kardeşimin mezar komşularına da baktım. Sihirbaz Zati Sungur, Hababam Sınıfı’nın yaratıcısı Rıfat Ilgaz, Vehbi Koç, şu dönem milletvekili, zengini fakiri, şöhretli olanı olmayanı... Bir yerde “Dur” demek Özellikle insanlarımız nedense mezar taşlarına makamlarını ve yaşamda nerelere geldiklerini yazarlar. Diğer tarafta bunun ne yararı olduğunu bilmiyorum. Yaşamdan ne gibi talepleri olmuş? Bunları alabilmişler mi? Yoksa hep daha çok talep ederken sağlıklarını bozup ölümü mü seçmişler? Bir yerde “Dur” demeyi bilememişler mi? O gözlerle mezar taşlarına ve mezarlara bakarken insan-ölüm gerçeğini iyi bilmesi gereken bir hekim olarak şunu düşündüm: Acaba kaç tatil daha yapacağım? Kaç defa daha kiraz yiyeceğim? Sevdiğim insanların kaç tanesinin daha ölümüne şahit olacağım? Gerçeğe bu gözle baktığınızda daha az hata yapmaya, insanları kırmamaya, dargınlıklara, küskünlüklere vakit kalmadığına, zamanın en iyi ve en ekonomik şekilde kullanılmasının doğru olduğuna karar veriyorsunuz. Rahmetli babam hapishaneleri, hastaneleri ve mezarlıkları ziyaret etmemizi öğütlerdi. İnsan için ne kadar anlamlı bir öğüt olduğunu zaman içinde yaşayarak öğrendim. Hatıralar toprak altında Yakınlarınızın her birinin kaybedilmesi ayrı ayrı küçük ölümler oluyor. Her kayıpta içinizden farklı şeyleri kaybettiğinizi görüyorsunuz. Babanız öldüğünde kaya gibi sırtınızı dayadığınız bir dağın göçtüğünü görüyorsunuz. Anneniz öldüğünde içinizdeki çocuğun ve çocukluğun ölümünü yaşıyorsunuz. Sırtınızı dayadığınız o kayanın, başınızı dayadığınız o göğsün toprak olduğunu görüyorsunuz. Küçük kardeşiniz öldüğünde herkes için her an bu gerçeğin yaşanabileceğini görüyorsunuz ve içinizden büyük parçalar kopuyor. Dostlarınızı, sevdiklerinizi kaybediyorsunuz. Onlarla yaşadığınız hatıraları, güzellikleri toprağın altına gönderiyorsunuz. Ölüm bütün gerçekliğiyle hemen yanı başınızda duruyor. Kim olursanız olun, rütbeniz, makamınız ne olursa olsun Allah’a sığınıyorsunuz. Yaşam konusunda ondan yardım istiyorsunuz. Daha yaşayacak güzellikler olduğunu sağlığınızı da düşünerek devam ettiriyorsunuz. Bu karmaşık düşünceler içinde tek başına mezarlıkta otururken sessizlik, hocanın ve kardeşlerimin gelmesiyle bozuldu. Güzel bir rüyadan uyanmış gibi oldum. Ve Allah’a şükrettim hâlâ ailemden yaşayanlar vardı, onlarla kederimi ve sevincimi paylaşabilirdim, siz okurlarım vardı derdimi dökebileceğim, kalemim vardı ona hükmedebileceğim... Bundan bir gün sonra da Sayın Başbakanımız annesini kaybetti. O da içindeki çocuğun öldüğünü hissetmiştir diye düşündüm. Annesine Allah’tan rahmet diledim, kendisine sabırlar...Annem Hatice Alptekin’in annesi için yazdığı bir şiirle yazımı noktalıyorum. Ve herkese sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum. |
![]() ![]() |
Forum | Bilgilendirme | Linkler |
Powered by vBulletin® Version 3.8.9 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd. |
Sitemiz bir " paylaşım " sitesidir. Bu yüzden sitemize kayıt olan herkes kontrol edilmeksizin mesaj/konu/resim paylaşabilmektedir. Bu sebepten ötürü, sitemiz üzerinden paylaşılan mesajlar, konular ve resimlerden doğabilecek olan yasal sorumluluklar paylaşan kullanıcıya aittir. |