#1
|
|||
|
|||
İnsanın zindanları
İnsanı “insan” yapan üç temel özelliğini, bilinçli olmak, seçim yapabilmek ve yaratıcılık olarak tarif etmişti Ali Şeriati. Normal şartlarda, “beşer” olarak doğan varlık, “insan”laşma ülküsünü kendi içinde taşır. Ancak bazı engeller dolayısıyla insanlaşmak kesintiye uğrayabilir. Bu engeller / zindanları Şeriati şu şekilde özetlemektedir: İdeolojik yaklaşımlar: Zindanların ilk grubunu ideolojik yaklaşımlar oluşturur. Maddecilik(Materyalizm), en baştan insanı sadece maddeye indirgeyerek, Doğalcılık(Natüralizm) insanı bilinçsiz “doğa”nın bir ürünü şeklinde algılayarak, İlahi Meşiyyet(İlahi iradenin her şeyi yönetmesi ve insana seçim hakkı bırakmaması) anlayışı insanı Tanrısal mecburiyete düçar ederek “insan”a zindan olurlar. Historizm(Tarihselcilik): Historizm’e göre insan, sadece tarihin üretimidir. Buna göre bütün yapıp etmelerimiz, içinde bulunduğumuz tarihsel durumla ilgilidir. Doğup büyüdüğünüz tarihsel şartlar sizi şekillendirir, sizin kişiliğinizi oluşturur. Bu anlayışa göre, nasıl ki ten rengimizi doğa veriyor ruhumuzun rengini de tarih vermektedir. Tarihselciliğe göre İkibinli yıllarda Türkiye’de değil de başka bir yerde yaşasaydık bambaşka insanlar olacaktık. Sosyolojizm(Toplumbilimcilik): Bu görüş toplumun ve toplumbilimin insan üzerinde temel belirleyici olduğunu kabul eder. Sosyolojizm doğanın ve tarihin etkilerini bir ölçüde kabul ederek “ben”i ortaya çıkartanın üzerimizde egemen olan sosyal yapı olduğunu iddia eder. Bizim cömert, üçkâğıtçı, adil vb. olmamız içinde bulunduğumuz sosyal yapı tarafından belirlenmektedir. Biyolojizm(Dirimbilimcilik): Bu görüş biyolojiyi temel alır. Biyolojizm, insanın fizyolojik(bedensel) ve psikolojik(ruhsal) özellikleri bütününün temel belirleyici olduğunu ileri sürer. Buna göre her birey dirimbilim kanunları içinde ve bunlara göre yaşar. Mesela bu görüşe göre zayıf kimseler akıllı şişmanlar sevecen olabilir. Sayılan bütün bu zindanların ortak özelliği, insanın seçim hakkını elinden almalarıdır. Oysa insanı diğer tüm yaratıklardan ayıran en önemli donanım “seçim” yapabilmesidir. Seçim hakkı elinden alınan insan ne ile “sorumlu” tutulacaktır? Bu açıdan bakıldığında tüm bu ideoloji ve öğretilerin ayrıntıları önemsiz kalmaktadır. Yoksa bu bakış açılarını tamamen reddetme şansımız yoktur. Tabii ki insan biyolojik yapısı, içinde bulunduğu tarihsel dönem, yaşadığı toplumsal dokudan etkilenmektedir. Ancak sadece bunların ürünü değildir. Sadece bunların ürünü olarak kalması hayatını “beşer” olarak sürdürdüğü, “insan” olma sürecine giremediği anlamına gelmektedir. Bu zindanları aşmanın yolu bilgidir. İnsan doğanın bilgisini elde ederek onun etkisinden, tarih ve toplum bilgisini elde ederek onların etkisinden kendini bir ölçüde kurtarabilir. Ancak bir başka zindan var ki o zindanların en kötüsüdür. Bu zindan “kendim” zindanıdır. Bu, zindanların en kötüsüdür. Onu en kötü yapan şey, fark edilmesinin çok zor olmasıdır. Çünkü burada zindanla tutsak iç içe geçmiştir. Fark edilemediği için de ondan kurtulma ihtiyacı hissedilmemektedir. Peki insan bu son zindandan nasıl kurtulur? Cevap: Aşk ile! Hangi aşkla? Tabii ki zamane insanının aşk zannettiği yaşantılarla değil. Şeriati aşkı şu anlamda kullanıyor: Muktedir bir güç. Hesapçı ve oportünist akıldan yüce bir güç gerekir ki benim öz benliğimde, İnsan-Ben’de, fıtratımın derinliklerinde, “Ben”de güçlü bir iç patlama koparsın; içimden kemdime karşı bir devrim kopsun, yoksa bu iş doğal yasalarla olmuyor. İçten bana karşı bir başkaldırı gerekli! İnsan olmak biraz da bu zindanları aşma çabasıdır aslında. Peki siz hangi zindanları nasıl aşıyorsunuz?
|
Seçenekler | Arama |
Stil | |
Forum | Bilgilendirme | Linkler |
Powered by vBulletin® Version 3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd. |
Sitemiz bir " paylaşım " sitesidir. Bu yüzden sitemize kayıt olan herkes kontrol edilmeksizin mesaj/konu/resim paylaşabilmektedir. Bu sebepten ötürü, sitemiz üzerinden paylaşılan mesajlar, konular ve resimlerden doğabilecek olan yasal sorumluluklar paylaşan kullanıcıya aittir. |