Mitolojik çağlardan beri insanların kendi kendilerine konuşması tuhaf karşılanmış olsa da, aslında bu durum bireyin içindeki karmaşanın dışavurumudur. Kendi kendine konuşmak gibi bir alışkanlıkları olan bireylerin genel ruhsal tablolarına bakıldığında delilikten ziyade yalnızlık, mutsuzluk, kendini ifade edememe, insanlara güvenmeme ve sakladığı duyguları dışarıya vurmak istemesi gibi unsurlar görülmektedir.

Delilik denen kavram, tamamıyla bambaşka bir olaydır ve farklı bir şekilde incelenmesi gerekir. Çünkü dünya ruh sağlığı örgütünün sözlüğüne göre delilik; bir bireyin günlük işlerini yapamayacak kadar kendini soyutlaması, sanrılar görmesi, toplum düzenine ayak uyduramaması olarak geçmektedir.

Dünya çapında saygınlık kazanmış birçok psikiyatrisin bu konu ile ilgili ortak görüşü, bireyin kendi kendine konuşmasının ‘öz eleştiri yapma’ boyutunda kaldığı sürece herhangibi bir ruhsal sorun belirtisi olmadığıdır. Hayatınızda sizi alt üst edecek bir olay yaşadığınız zaman, bir uzman yardımıyla içinde bulunduğunuz durumdan çıkmak istediğinizde, sizden istenen ilk şey kendinizi anlatmanız olur. Kendinizi rahat bir şekilde ifade edebilmeniz için başvurduğunuz uzman öncelikle sizi rahatlatmaya ve güveninizi kazanmaya çalışır. Siz sonunda kabuğunuzu kırıp kendinizi anlatmaya başladığınızda karşınızdaki uzman, konuşmacı rolünden dinleyici rolüne geçer. Siz giderek onun varlığını unutmaya ve kendiniz ile konuşmaya başlarsınız. Çünkü bir şeyler anlatmak için en çok ihtiyaç duyduğunuz insan başkası değil, kendinizdir.

Dünya çapındaki birçok başarılı insana bakıldığında onların, kendilerini keşfetme süreçlerinden sonra yapabilecekleri konusunda hedefler koyup, istedikleri noktaya ulaştıkları görülür. Örneğin dünyanın en zengin adamlarından biri olan Bill Gates, iç dünyasına ulaşmak için oldukça fazla çaba göstermiş ve bu zorlu yolculuğun sonucunda hedeflerine ulaşmıştır. Sizce bir insan kendi ile konuşmaz, kendi düşüncelerini dinlemezse kim olduğunu öğrenebilir mi? Elbette ki hayır.

İnsanlık tarihi boyunca bilinen en büyük düşünürlerden biri olan Sokrates, ‘’cinleri’’ ile anılan biriydi. Felsefenin temel taşlarından biri olan Sokrates’in cinleri ile anılmasının nedeni, hiç umulmadık bir anda bağırarak ya da sessizce kendi kendine konuşmasıydı.

Birçok insan onu ‘’cinler’’ ile konuşuyor sanıyorken o aslında içinde barındırdığı karmaşık ve derin düşünceleri istem dışı olarak dile getiriyordu. Eğer Sokrates insanların baskısı yüzünden kendisini keşfetme yöntemi olan ‘’kendi kendine konuşmak’’tan vazgeçseydi, şu an ki modern felsefe olmaz ya da oluşum süreci sekteye uğrardı.

Farkında olmadan kendi kendinize konuştuğunuz için insanların size olan tutumlarından rahatsızsanız, bu konu ile ilgili yapabileceğiniz en pratik ve etkili yöntem yazmaktır. Yolda giderken, evde boş boş otururken ya da üzüntünüz ile boğuşurken elinizde olan herhangi bir materyal ile iç dünyanızda biriken her şeyi yazın. İyi bir yazar olmamanız ya da düzgün cümleler kuramamanız hiç önemli değil.

Önemli olan sizi kendi kendinize konuşmaya iten olayın sizde yarattığı duygu ve düşünceleri anlamak. Yazdıklarınızı birilerine okutmayacağınız için gerilmeniz ya da yazdığınız yazıdan sır saklamanıza gerek yok. Çünkü kimsenin sizi anlamayacağını ya da yargılayacağını düşünmenize rağmen, kelimelerin dünyası sizi kucaklayacak ve sizi asla yargılamayacaktır. Zaten sizin var ettiğiniz bir şey sizi nasıl yadırgayabilir ki?

Kendinizi ifade etmenizin en iyi taraflarından biri de, kendinizi görmenizdir. Bir türlü itiraf edemediğiniz ve kabullenemediğiniz (olay, kişi, durum, duygu, düşünce, özellik vb.) şeyleri görerek artık yavaş yavaş kendinizi tanımaya başlarsınız. Tanıdıkça kendinizde sevmediğiniz bütün kötü özellikleri yok eder ve asıl benliğinize kavuşursunuz. Dünyadaki insanların en azından yarısı bunu yapsaydı şu an dünyada açlık, savaş, suç, tecavüz, kin, nefret, ırkçılık, nüfus fazlalığı vb. şeyler olmazdı. Eğer dünyaya bir iyilik yapmak istiyorsanız, kendinizi tanıyın ve insanlara kendilerini tanımayı öğütleyin.